Hoşgeldiniz Canlar...
   
  Ardahan Alevî Kızılbaşlar
  Alevilik İslam mıdır?
 
 
 
 
 


(Bağlama çalan ozan ve karşısında semah dönen bir Hititli Bergama-Pergamon Müzesi – Berlin)


 
 
 
 
 
 
 
 
Bilinmez mi ki zalimin ve cahilin zulmü asla bitmez. Günlerce hatta haftalarca düşünür ve işin içinden çıkamam. Bir Alevî nasıl olurda kendini Müslüman sanar ve belli bir yetkinliğe ulaşmadığı halde “Ali namaz kılıyordu bizde onu sevdiğimiz ve ona bağlandığımız için Müslümanız” diye. Gelde çık işin içinden. Yani onlarca fark yetmez. Sadece Ali’nin müslümanlığı bizim için kâfi. O İslamdan idi bizde İslamdanız gibi çok basit ve utanç verici bir mantıkla Aleviliğe kendi düşüncesini bulaştırarak bu yüce felsefeye leke vuruyor onu küçültüyoruz. Kimin buna ne hakkı var?  Değil İslam, Evren bir araya gelse bile Alevîliğe, “Alevilik benden” diyemez. 1240 Babaî Başkaldırısından bu yana İslam(!) bana pranga vuramadı, vuramaz! YEZİT kılıkta değiştirip gelse, İslam yine de benim Cem’ime giremez. Çünkü islam ayrı, alevilik ayrıdır, hristiyanlık, yahudilik gibi.
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Alevîlik!!!! Bizler Aleviliğe bir dinin mezhebi (tövbe) diyerek, ona sınır biçerek onu küçümsemekte ve ona en büyük hakareti yapmaktayız. Alevîlik, dünyanın hiçbir yerinde eşi ve benzeri olmayan bir öğretidir, felsefedir ve yaşam tarzıdır. İbadet yeri (Cemevi), ibadeti (Ayin-i Cem), Din adamları (Dedeler), bugünkü insanın varoluşuna dair kabulleri (Kırklar Toplantısı), Canlılığın varoluşuna dair kabulleri(Gökten gelen yaşam) Dünyanın varoluşuna dair kabulleri (Big Bang Teorisinin orijinal şekli ve gerçeği), Öteki yaşam hakkındaki kabulleri (Devriye ve Tenasuh) ve daha bir çok konuda çok farklı ve gerçek olan kabulleri var.
 Alevilik gizli daha doğrusu çok gizli bir öğretidir. Geçmişte meydana gelen olayların gizlenmesi nedeniyle ortaya çıkmış bir GERÇEKLİK olgusudur. Dürüsttür ve geçmişteki hilelerin DEŞİFREsidir. Bütün saklanmış gerçeklerin KÂŞİFidir. Nerden elde etti gizli bilgileri? Neden Batınîdir? Neden Pir Sultanlar, Nesimiler, Mansurlar, İlyaslar, İshaklar, Bedreddinler, Kalenderler, Veli Dündarlar, Celaller uğrunda hemen can verirler ama bu yoldan asla vezgeçmezler.?
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Peki sır nerede, neden? Mevlevilikten bile Bektaşiliğe girmiş onlarca Derviş var. Seyit Mahmut Hayrani, Neyzen Tevfik bunlardan birkaçı. Ama bugün Çamurlar, İzzettinler vb doğmuşsa suç 1925te kapatılan dergahlardan dolayı eğitimsiz kalan bizlerde ve ortalığı düşkünlerin kapmasından dolayı ve bizlerin susmasındandır. Hiç kimse nedir bu Marifet ve Sırr-ı Hak-i-Kat kapıları demiyor. Ali kim, kırklar kim, gök ne demek, dört kapı nedir? Sekahüm sırrı nedir, Alinin Sırrı nedir, Tevella ve Teberra sırları neler? demiyor. 1. makamdan başlayan süreç ve sırlar neden 20. değilde 40. makamda TANRIYA ULAŞMAK ile biter? Çünkü geçen zaman ve eğitim ile ancak sırrı almaya vakıf olur ve işte o zaman sıkı bir Pir olursunuz. Aleviliğin kendisi batınî iken şekilsel isimlere ve kavramlara takılıp kalıyor. Peki kimse neden Aleviliğe batınî bir mirasçı olarak yaklaşmıyor. Sen yobaz ve kıyamcı bir imparatorlukta yaşayacaksın ama herşeyini rahat ve serbestçe ifade edeceksin mümkün mü böyle bir şey? Tabiki değil elbette sende belli simgeler ve sembollerle kendini egemen olan dinin şahsiyetleriyle kamufle edeceksin. Edeceksin ki 17. YY OZANI PİR ALİnin nefesinde yazdığı gibi Osmanlı, obanı yakmasın….Şekilselliğin ne önemi var, taliplerin, Mürşitlerin ne önemi var? Alevilik şöyle de der:
 
 
 
 
 
 
 
 
 
“ YOL CÜMLEDEN ULUDUR”
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Yol yani Alevilik bizlerden daha ulu ve önemlidir. Bunun içindir ki İslam şahsiyetleri altında varlığını sürdürür yoksa barınamazdı bu topraklarda. Her şekilde kamufle etti kendini ve etmek zorunda.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Alevilikte düzen dört kapı ve kırk makamla sağlanır. Bizler Şeriat kapısında olan sıradan insanlarız. Oysaki daha Tarikat kapısında İslami kurallar yavaşça terk edilir ve Marifet kapısında tamamen terk edilir. Her kapı ve makama göre zamanla sırlar açıklanır. Bunu bilmiyor musunuz? Yani önemli olan Ali ve namaz, yezit ve Hüseyin, onlarca eş ve Hasan, iktidar için Aliyle savaşan Mumammedin eşi Aişe ise ve bunların mükemmelliği ise 4 kapı ve kırk makama ne gerek var?
 Bazı canlarımızın karıştırdığı bir durum var oda şu: Kapılardan ve makamlardan geçmek uzun zaman ve sabır gerektirir. Pir Sultan daha 20sinde iken Aliden, Muhammetten hasan ile hüseyinden bahsedecektir ama 50 sine geldiğinde sırları alan ve gerçeği gören bir PİR olarak sırlarla ve gerçeklerle dolu nefesler okumaya başlayacaktır. Hangimiz “ya pirin bir nefesi var allah diyor ali diyor muhammed diyor ama bazı nefesleri varki tersini söylüyor” bu nasıl iştir demez. 17 yaşında tarikata giren HARABİ ile 50sinde sırları alan MÜRŞİD HARABİ aynı olabilir mi sizce? 
 Devrani neye dayanarak “HURİLİ GILMANLI CENNET YALANDIR” diyor? Pirleri Allah muhammed derken nasıl diyebiliyor? Kuran cennet var diyor. Daha da çoğaltılabilir örnekler; ama şu gerçek ki 17 yaşında tarikata giren EDİP HARABİ ile 50 yaşında ki HARABİnin söyleyecekleri farklı olur. O farkıda doğuran eğitim ve aldığı sırlardır. Gerçekleri nefeslerinde yazmaya başlamasındandır.
 Şeriat İlkokul, Tarikat Ortaokul, Marifet Lise ise, Sırr-ı Hak-i-Kat kapısıda Üniversitedir. İnsan-ı Kamilden amaç nedir sizce? Yani bir insan 30-40 yıl hizmet verecek ve ömründen yiyecek bu basit bir şey midir? Elbet değildir, çünkü aldığı sırlar buna değecektir. Dünyanın, varlığın, bugünkü insanın, evrenin, Tanrının, peygamberlerin sırlarını ve gerçeklerini… Bilimin bir türlü ulaşamadığı sonuçları alacaksın daha ne olsun…
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Sekahüm Hamrinden içildi şerbet
 Kuruldu Ayin-i Cem ettik muhabbet
 Meydana açıldı sırr-ı Hakikat
 Aldığım esrarı çok taşıdım ben
 GENÇ ABDAL
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Sırrı sana bana vermezler. Sırrı EHİL olana verirler. Ehil olması içinde kişiyi eğitir ve ona sırrı vererek nesilden nesile taşırlar.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Ey erenler çün bu sırrı dinledim
 Huzur-ı mürşide vardım bu gece
 Hakikat sırrını andan anladım
 Evliya erkanın gördüm bu gece
 PİR SULTAN ABDAL
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Pir Sultan; mürşidin huzuruna bu gece vardım sırrı ondan aldım ve ermişlik esaslarını gördüm diyor. 
 Şeriat, Tarikat, Marifet ve Hakikat kapılarının erenleri elbet farklı yazacak ve anlatacaktır. Şeriat kapısında Aslan Ali der, Tarikat kapısında Şahı merdan der ammmma Sırrı hakikat kapısında Aliden başka ALLAH yoktur denir. Allah Ali elbet sırrın ta kendisidir ve sırlardan sadece biridir.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Marifet Kapısı erenlerine derviş denir. Yunus derviş olunca şöyle der:
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Derviş adın edindim
 Derviş donun donandın
 Yola baktım utandım
 Her işim yanlış benim
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Gelde çık işin içinden. Ne oldu? Hani ilahi yazıyordun, Allahçıydın?
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Unuttum din û diyanet kalktı benden
 Bu ne mezhepdürür dinden içeru
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Şimdide din ve diyanet kalktı benden diyor Yunus. Açıkça görülüyor ki kapı kapı, makam makam yükseldikçe pirlerin sözleri ve inançlarıda değişiyor. Neden? Çünkü Alevilik herhangi bir dinin içine sığmayacak kadar geniş ve üstündür. Alevilik okyanustur. Okyanus denize sığmaz da ondan. Irmaklarıda, nehirleride, çaylarıda, gölleride denizleride, birikintileride kendinde toplar.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Görmek için örnek:
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Erdoğan Çınar, Süleyman Diyaroğlu, Ali Yıldırım, Ünsal Öztürk, Atilla Erden, Kâzım Genç, Erdoğan Aydın, Haşim Kutlu gibi Üstad ve Araştırmacılar Alevilik İslam değildir diyor. Haklılarda.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Şuna çok çok çok dikkat edin:
 
 
 
 
 
 
 
 
 
İzzettin Doğan, Reha Ç. , Cemal Şener gibiler de Alevilik islamdır diyor.. 3 ismi bir daha okuyun… Hepside Hükümetçi ve o çevreden insan…………………… Yukarıda sadece araştıran emekçiler, aşağıda belli yerden para kazanan ve resmi ağızlar. Asimile zihniyetinin bizden gibi olanlar eliyle gerçekleştirilmeye çalışıldığının kanıtı ve AKTÖRLER…
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Herşey ortada…
 
 
 
 
 
 
 
 
 
4 Kapıdan 40 makama geçmeyen
 İşleğini 72den 73e seçmeyen
 İster Seyid-i Saadet Evlad-ı Resul
 İster İsm-i Şah talibiyim desin ne fayda
 FEDAÎ
 
 
 
 
 

 
 
 (M.Ö 700 (2700 yıl önce) Hititlerle beraber yaşadığı tespit edilen Aluvi halkına ait bir mağara kabartma resmi...
Püskülü bile olan bağlama eşliğinde dönen insanlar dikkat çekiyor.

EK: 18 Ekim 2011
Not: Bu resim M.Ö 700'lü yıllara aittir ve bir geç hitit dönemi stelidir. Aslı Anadolu Medeniyetler Müzesinde.)
 
 
4 kapıdan geçen PİR söylüyor işte: kapılardan geçmeden, 73 ü seçmeden ister peygamber evladıyım de, ister Ali talibi, hayranıyım de fayda et-mez diyor. Amaç da bu zaten. Ali ve benzerleriyle bizi ortak değerler etrafında tutup sonra yola alıp gözümüzü açıyorlar işte.. Mükemmel bir yol. Ali olmasaydı nasıl asimile olmayacaktık… Sadece bu simgeler altında bile bir fikir ve değer altında tarikate girmeden durabildik.. 
 
*>>>Alevilerin başka dinlere asimile edilmeleri için yoğun çabanın olduğu ortadadır. Özellikle Müslümanlar, Devlet eliyle Alevileri kendi bünyeleri içinde eritmek, asimile etmek, camiye ve mescide sokabilmek için yoğun çaba içerisindedirler.Sırları kaybolmuş Alevilerde bilinçsiz bir şekilde ortada dolaşıp durmaktadır.Alevileri bilinçli olarak başka dinlere, özellikle İslam’a, Şiiliğe yamamaya çalışanlara gelince… onlar, bu dünyadan çekilip gidecekler. Çürüyenler, kafalarındaki hurafelerle, örümcek ağlarıyla “topraktan gelmişlerdi toprağa gidecekler .” gelecek gençliğimize ve onların yetiştirdiği zihinleri pırıl pırıl olan çocuklarına kalacak.<<<<<*
 * Ünsal Öztürk 
 
 
 
 
 
Yaradan’ın Tanımı:Aleviler, İslam’ın temeli olan, bir Yaradan ve yaratılanlar olduğu inancına katılmazlar. Alevi inanı*şında, Yaradan ve yaratılan birdir. Yaratılmışların bütünü, Yaradan’ın kendisidir. Vahdet-i Vücut (Varlığın Birliği) olarak ifade edilen bu Alevi inanışını, İslam kalıplarına sığdırmak mümkün değildir. 
 
 
Ölümden Sonrası: İslam’ın bir diğer temel inanışı olan, öl*dükten sonra cennet ve cehennem inancı, Aleviliğin özünde yoktur. Alevilikte “Devriye”ye inanılır. Devriye inanışında kısaca, öldükten sonra çeşitli biçimlerde yeryüzünde tekrar vü*cut bulunacağına ve yeryüzüne bu geliş gidişlerin İnsan-ı Ka*mil (olgun insan) oluncaya kadar süreceğine ve olgunlaşan in*sanın bu aşamada geldiği kaynağa geri dönerek Yaradan ilebütünleşeceğine inanılır. “Devriye” İslam’ın asla kabul etmediği bir inanış kalıbıdır.
 
Evrenin Yaratılışı: Alevilik inanışında Yaratılış, kudretten kopan ve arşta asılı duran bir kandilden (Güneş) gelen ışığın yer*yüzüne ulaşması ile başlamıştır. Alevi inanışının esası olan ışık aracılığı ile var oluş, İslam’ın anlatımları arasında yer almaz.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
İnsanın Yaratılışı:Alevilik ile İslam inanışı arasındaki bir di*ğer önemli fark, insanın Yaradılış’ındaki inanç farklılığıdır. İslam İnanışı’na göre Allah Âdem’i topraktan yaratmış ve Adem’in kaburga kemiğinden de Havva’yı yaratmıştır. Alevi*likte ilk insanın Yaratılış’ı çok farklıdır; Alevi inanışında ilk insan Kırklar Meclisi’nde, Kırklar Meclisi’nin kararı ile Kırklardan Biri’nin özünün, seçilmiş varlığa (Güruh-u Naci) katıl*ması ile yaratılmıştır.
 Evrenin Yaratılış’ı, insanın Yaratılış’ı, cennet-cehennem ve Tanrı’nın tanımlanması gibi en temel konularda İslam’dan çok farklı inanışlara sahip Aleviliğin, İslam’ın bir mezhebi gibi sunulamayacağı açıktır. Aleviliği İslam’dan asıl ayıran, bu inanç farklılıklarıdır. Eğer Alevilik İslam’dan en temel konularda bu kadar keskin çizgilerle ayrılmamış olsa idi, dört yüz yıl boyunca süren, Ale*viliği İslam içine monte etme ve Aleviliğe aidiyet kazandırma çaba(lama)ları şimdiye kadar başarıya ulaşmış olurdu. Aleviliğin kimlik, adres ve başlangıç sorunu yoktur, Alevi*liğin kendi kimliği vardır, adresi kendi evidir ve Alevilik ken*dinden başlar. Üstelik Alevilik “Serçeşme “dir. Bütün dinlerin kaynağıdır. On Dokuzuncu Yüzyılın az bilinen Alevi ozanı Aşık İsmail’in anlatımı ile Alevilik, semavi dinlerin bulanmamış en duru halidir.*** (***)Erdoğan ÇINAR
 
İşte bütün herşey ortada… Sırrı, gerçeği Pirlere söylerler, ama sen ve benim gibilerde sıradan olduğumuz için egemen olan din hagisiyse aleviliğin yaşadığı topraklarda onun kurallarıyla yaşarız. Böylece o Dinin yandaşlarıyla beraber “müslüman” müslümana yaşarız. Ta ki ikrar ceminde yola alınıp Alevî alana dek… İşte onun içindirki bir müslüman ancak varlıklıysa medreseye gider eğitim alıp yükselirken geçmişte ve bugün; Alevî ise medreseye gitmeden, varlıklı, zengin olmadan yola girip ünlü bir pir olmuştur. Daha 100 yıl öncesinde bile bazı ozanlarımızın 22sinde bile okuma yazma bilmedikleri ve askerden geldikten sonra alevi yoluna girip sonradan okuma yazma öğrenip ünlü bir pir, ozan oldukları görülmüştür. İşte buda Aleviliğin mükemmelliğini gösteren başka bir örnektir. Bizler yedisinde bile öğreniyoruz okumayı ama 25inde bile doğru dürüst bir dörtlük yazabiliyor muyuz?
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Muhammed miracın yoluna girdi
 Bu sır , gayet sır içinde sır idi
 ABDAL MUSA
 
Nedir sır olan? Tanrı üstün gücü ve takdiriyle kulunu yanına almıştır. Müslümanlar böyle inanır. Bir müslüman bunun nasıl olduğunu sorgular mı? Elbette hayır. Onlara göre Alemlerin Rabbi kulunu yanına almıştır BİTTİ NOKTA. Bize yani ALEVÎlere göre ise sır içinde sır var….
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Şeriatte Adem oğluyum
 Tarikatte Yol oğluyum
 Marifette Kemal oğluyum
 Hakikatte Gök oğluyum
 Atam Gök, Anam Yer
 BEKTAŞ ALİ TEMEL
 
Şimdi Adem oğluyla sıradan insanız, tarikate (Yola) girince artık asli kurallara göre eğitim alırız. Uzun bir zaman sonra artık istenen kişi oluruz KAMİL oluruz. Ama işte bu sırdır ki Hakikatte gök oğlu oluruz.. Gök kavramı sırrın saklanması için önemlidir. Çünkü sıradan biri hemen Tanrı göktedir onu kastediyor der. Ama burda bugünkü insanın ve kırkların insanı yaratmasına işaret ediliyor. Canlılığın ise göktengeldiğinede işaret yapılıyor.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
PANSPERMİA TEORİSİ
 
 
 
Yeni bir teoridir. Nobel ödüllü Dr. Francis Crick 1950 yılında DNA’nın yapısını ortaya çıkaranlardan biridir ve teorinin sahibidir. Teoriye göre:
 Yeryüzündeki tüm yaşamın dünyadışı zeki yaratıklarca ve belli bir sebebten dolayı başlatıldığını iddia eder.Bu konuda Rus bilimadamları Stanislav Zhmur ve Lyudmilla Gerasimenko’nun araştırmaları oldu. Bu bilimadamları 1999da ABDnin Denver şehrinde yapılan bilimsel bir toplantıya bazı resimler sunmuşlardı. Resimler Murchinson, Efremovka, Allende adlı meteorlarda yer alan bazı oluşumlara aitti. İşin ilginci bu oluşumlar morfolojik olarak düpedüz yeryüzünde de bilinen mikroorganizmalara benzemekteydi.
 Zhmur bu bulgular hakkında şunları söylüyor:
 “ Meteorlarda bulunan bakteriyomorfolojik yapılar yeryüzünde bilinen organik yapılar arasındaki benzerlik bize yaşamın kaynağının tek olduğunu işaret etmeli. Yaptığımız araştırmalarda Güneş Sistemindeki çeşitli objelerde yaşamın, o objelerin oluşumundan daha öncede varolduğunu ortaya koydu. Buda panspermia teorisinin doğruluğunu kanıtlayacak bir bulgu bence.”
 
 
 
 
 
Panspermia Teoarisine, en büyük eleştiri ise o meteorlar üzerindeki bakterilerin soğuğa rağmen nasıl yaşadıkları idi.
 
 
 
 
 
“1960ların sonlarına doğru çok yaygın bir gırtlak bakterisi olan, streptococcus mitus, yanlışlıklaSurveyor 3 keşif aracındaki kemaralardan birinin üzerinde Ay’a götürüldü. Apollo 12 görevi kapsamındakeşif aracı geri getirildiğinde aracın üzerindeki bakterilerin, üzerinden 1 yıl geçmesine ve ay üzerindeki son derece zor koşullara (oksijen yok-eksi kaç derece soğuğa ve acımasız radyasyona rağmen) maruz kalmasına rağmen hala canlılıklarını korumakta olduğu görüldü.
 Bunun üzerine bu teori tekrar gündeme geldi. Üstelik Deinococcus Radiodurans adlı başka bir bakterinin daha inanılmaz dozdaki radyasyonlu ortama dayanabildiği ortaya çıkınca dahada doğrulanmış oldu.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Bu teoriye göre canlılık böyle başladı ama bunun sonunca milyarlarca yıl devam eden yaşam süresince bir tuhaflık vardı; aynı darwinin evrim teorisinde olduğu gibi buda: HOMO SAPİENS (bugünkü insan) idi. Tuhaf bir biçimde gelişmiş ve aykırı hale gelmişti. Böyle olmaması gerekiyordu.
 (İşte buda Aleviliğin yine KIRKLAR –tanrılar- söylencesine geliyor çatıyor ki ben öyle inanıyorum ki Aleviliğin canlılığın her macerasından haberi vardır. Yine klasik olan tanrının kendini ademe saklaması, can içinde can, kırkların birine neşter vurulup kan akması ve varlığın ispat olması, güruh-u naciye özün katılması, buda Sapiens’in tuhaflığı ve ani gelişimini açıklamaktadır)
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Bu ana değin ta kaulu bela’dan
 Haberimiz vardır her maceradan
 EDİP HARABÎ
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Şeriatte Adem oğluyum
 Tarikatte Yol oğluyum
 Marifette Kemal oğluyum
 Hakikatte Gök oğluyum
 Atam Gök, Anam Yer
 BEKTAŞ ALİ TEMEL
 
….. kırkların insanı yaratmasına işaret ediliyor. Canlılığın ise gökten geldiğinede işaret yapılıyor. Darwinin teorisinin ana malzemesi evrim ise “ANAM YER” olarak halini bulur. Anam yer ise dört kuvveti yani Ateş-Su-Hava- Toprak kuvetlerini anlatmaktadır. İnsan buna göre şekillenir, çeşitlenir ve evrimleşir.
 
1)
 Bilindiği gibi evreni yöneten 4 kuvvet vardır. Bunlar TOPRAK, ATEŞ, HAVA, SU’ dur.
 
Paris Üniversitesi Profesörü CEA araştırma yöneticisi Andre Brahic şöyle diyor: 
 << Beşinci hatta altıncı bir gücün varlığını ortaya koymak için yapılan bütün denemeler başarısızlıkla sonuçlandı. Fiziksel dünyayı yöneten dört temel kuvvet vardır.>>
 
 
 
 
 
 
 
 
 
2) 
 * İnsan, babanın beline ve ananın rahmine gelmeden evvel, önce cansızlar (hareketsizler),Sonra bitkiler ve hayvanlar âleminden geçer. İnsan; cansızlar, bitkiler ve hayvanlar âleminden önce, dört kuvvetin içindedir. Bu dört kuvvet toprak, su, hava ve ateş ile temsil edilir. İnsanın dört kuvvetten önceki hali ise nur(ışık)dur. Nur ise Vücud-u Mutlak’tan (Gerçek Varlık) kopmuştur. 
 *ERDOĞAN ÇINAR
 
3) 
 Joseph Silk, Evrenin Kısa Tarihi adlı eserinde 4 temel kuvvet için şöyle der:
 Bir galaksinin doğumundan, bir bebeğin doğumuna kadar, bilinen tüm olaylardan sorumludur.
 
Bu ana değin ta kaulu bela’dan
 Haberimiz vardır her maceradan
 EDİP HARABÎ
 
Arşta (gökte) kurulmuş KIRKLAR MECLİSİnde, yaradan insanı yaratmadan önce, insanın bedenleşmemiş haline (ruha) sorar sizin rabbiniz değil miyim?
 Ruh şöyle cevaplar: “Evet öyledir” yani Kaulu Bela (kalu Beli). Kaulu Beli evet dediler anlamında nefeslerimizde çok kullanılır. Kaulu beli bugünkü insanın yaratılmasından önceki kısa bir zamanı belirtir. Gören gözler hemen fark eder:
 
Muhammed miracın yoluna girdi
 Bu sır , gayet sır içinde sır idi
 ABDAL MUSA
 
EEEE hani KIRKLAR MECLİSİ muhammed miraca girdiğinde orada kurulmuştu. Ki güvenilir kaynaklar Miracın 618-619 tarihinde gerçekleştiğini söyler. Miraçtan 3-4 yıl sonra Muhammed Medineye 622 yılında “hicret” eder. Soralım: kırklar meclisi muhammed zamanında kuruldu ise ve insanın bedenleşmemiş haline soruyor ise rabbinizmiyim diye? Eee 619 yılından önce insan yokmuydu? Adem, Nuh, Şit, İsa, Sümerler, İdris, Muhammedden binlerce yıl önce yaşadılar. NASIL BİR ÇELİŞKİ BU? Muhammedin miraç sırasında kırklar toplantısına uğraması sadece alevilerde vardır. Kuranda ve İslamda Muhammed kırklara uğradı içeridekiler onu almadı sonra peygamber değil yoksul bir adamım diyince kırklar muhammedi öyle aldı aralarına ve orada Alide vardır gibi bir şey YOKTUR. Bu miraç hikayesini(alevilierin anlattığını) dünyada hiç kimse bilmemekte ve müslümanlar bunu reddeder. Sadece Alevilerde böyle bir söylence vardır.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
La mekân elinden misafir geldim
 Bu fani mülküne bastım kademi
 Nerenin selamın getirdin dersen
 Elest-i Bezminden indik bu deme 
 PİR SULTAN ABDAL
 
Açıklaması:
 (Mekân olmayan yerden misafir geldim 
 Bu geçici mülküne bastım ayağımı
 Nerenin selamını getirdin dersen
 Kırklar meclisinden indik bu deme)
 
 
 
 
 
 
 
 
 
La Mekan denen yer neresi? La mekan elinden misafir gelen kim? Geçici mülke(dünyaya) ayak basan kim? O kimki kırklardan biri nasıl dünyaya ayak basıyor, gelen-giden KİMLER?
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
İslamda evrenin yaratılışı yine tanrı vasıtasıyladır. İnsanda öyledir. 
 Alevilik inanışında Yaratılış, kudretten kopan ve arşta asılı duran bir kandilden (Güneş) gelen ışığın yer*yüzüne ulaşması ile başlamıştır. Alevi inanışının esası olan ışık aracılığı ile var oluş, İslam’ın anlatımları arasında yer almaz. Yukarıda Panspermia teorisinin gün geçtikçe daha da güç kazandığını ifade ettik. Canlılığın yani mahlukatın varlığını bilim 4 milyar yıl öncesinden başlatırken şöyle der: CANLILIK birden bire ve aniden yer yüzünde inanılmaz bir hızda çoğaldı. Onun için bigbang (büyük patlama), evrim, panspermia gibi teorilere sarıldı ve bir türlü kesin bir sonuca ulaşamadı ve ulaşamıyor. Aslında bildiği çok çok çok şey var ama bilim kesinlik istediği için teoriden öteye geçememektedir. National Geographic dergisinin 10 cdlik belgesel serisini edinebilenler meteorlar hakkında orada daha görsel bir biçimde inandırıcı kanıtlar görebilirler.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
****
 Alevilerle müslümanların-islamın klasik olarak sayıldığı gibi farklarını yani, ibadet yerleri, ibadet şekilleri, kıble, oruç, hac, namaz, semah, ayin-i cem, enel hak gibi klişeleri saymayacağım ama şuda asla ve asla unutulmamalıdır ki bir dinin şartları bunlardır. Bunlar yerine getirilmeden bir inancın o dinin içinden sayılmasıda son derece abes ve saçmalıkdır. Hıristiyanda hacca gitmez, namaz kılmaz, camiye gitmez, oruç tutmaz ama islamla aynı tanrının aynı şekilsel kabullerine sahiptir. aynı yaratılış, aynı evrenin oluşumu ve aynı peygamberlerin tanınmasında bile farklılık yok iken bütün dinlerden evren, insan oluşumunda farklılık arzeden bir inanç nasıl oluyorda bu dinlerden sayılıyor aklım hala almıyor. KÖR olmak dışında nedir bunun izahı? İslam, Yahudilik, Hıristiyanlık bile Tanrı insanı ve evreni yarattı der. ALEVİLİK DEMEZ………
 
 
 
 
 
 
 
 
 
****
 İslamda kutsal olan bir kuş, hayvan vs türü yoktur.
 Alevîlikte Turna Kuşuna çok büyük bir değer verilir. (Koyun, Alabalık da vardır.)
 
 
 
 
 
 
 
 
 
#Hayvanların içinde üç hayvan vardır ki bunlar diğer hayvanlardan ayrıdır; Biri KOYUN, biri TURNA, biri deALABALIK’tır. Bunların Ana yolları ayrıdır ve diğer hayvanlara karışmaz. Bu üç hayvanın asılları İNSAN SOYUndandır ve vücudları AYRIdır.#
 
# Başköylü Seyyid Hasan Efendi, Hakkın Emri Rızası, yurt kitap-yayın
 

 
 
 
 
 
 
 
 
Seyyid Hasan (Hasan Sani) 4 kapıdan geçmiş bir Alevî erenidir. Mürşid’dir.
 Mürşidlerin sözlerine, eylem ve yapıp-ettiklerine inanmamak olmaz. Söylemişse bir bildiği vardır.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
****
 İslamda 72 millet kavramı kullanılır ve insan böyle tanımlanır.
 Aleviler kendilerini 73. millet kabul eder. Kuranda 73. millet diye bir kavram veya tanım geçmez. Bunu bilmeyenimiz herhalde yoktur. Buda Güruh-u Naciden kaynaklanır. Herkes kendini ademe bağlarken Alevilik Şit’e bağlar. Buda Şit’in ilk insan değil genetik müdahale sonucu oluşan yeni İnsanı (sapiensi) simgeler.
 

 
 
 
 
 
 
 
 
****
 İslamda Mesih ve İmam Mehdinin geleceğine dair bir bilgi yoktur. Müslümanlarda buna inanmazlar.Alevîlikte Mehdinin geleceğine dair inanç vardır. Üstelik Mehdi geldiğinde Kâbeyi yıkacak; çünkü Kabê yanlış yerdedir.
 Evet Mehdi inacının aslı hep bir kurtarıcı fikrindendir. Ve bu islamda da yoktur. İslamda kuranda kurtaranda Tanrıdır. Bu mehdi inancının aslı yine aleviliğin Alisi ile ilgilidir. HAYDAR-I KERRAR kelimesini daha önce açıklamıştım. Haydar alevilikte ademe verilen isimdir ve Alinin sıfatlarından da biridir. Şöyle mantıkî bir sonuca varır: ALİ-İ KERRAR yani tekrar tekrar gelip giden Ali, TANRI… Tanrı sürekli ve tarihin belli dönemlerinde gemisiyle sürekli geliiiiirr ve gideerr…
 Şu çok önemlidir:::Peygamberlerin hemen hepsinde bir dağ motifi vardır şöyleki: Musa’da Tur, Sina Dağı, Zerdüştte yine adını hatırlayamadığım bir dağ vardır, Muhammet’te ise HİRA ve NUR dağı vs vs.. ve dikkat edin tanrı ve melekler hep ışık içinde bu dağlara tecelli eder EEE yorum sizin ben daha fazla kurcalamayayım… Tanrılar ışıklar içindeki gemileriyle buralara iner.. kimsenin görmemesi için yükseklere yani dağlara inen tanrılar….
 Yani şehre inse herkes görecek ve iman ne olur bilemiyorum artık… Zira Sodom ve Gomora da LUT’un evine gelen ve mayasız ekmek yiyen meleklerin, şehir sakinlerinin bu melekleri görmesi üzerine (ayetlerdede söylendiği gibi) bu meleklerin insanlara saldırması ve tanrının sodom’a ateş ve kükürt yağdırarak buraları yok etmesi gerçeğinide düşünürsek Tanrıların neden musanın kavminin tanrıyı görmek için sınırı geçmemelerini istediği ve kendisini görenin öleceğini söylemesi mantıkî bir sonuca varır.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
****
 İslamda Müsahiplik vb sosyal kurumlar yoktur.
 Alevilikte Müsahiplik vardır ve hala devam etmektedir. Müsahiplik sadece ve sadece Aleviliğe has bir kurumdur. İslamda böyle bir kurum yoktur. Arap yarımadasında, hindistanda, Kazakistanda, Azerbaycanda, müsahiplik diye bir kurum ve ÇARHA DÖNME, AYİN-İ CEM diye bir şey yoktur. Bu sadece ANADOLUYA hastır. Ayin-i Cem nerede ise biz oradayız.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
****
 İslamda dualar bellidir ve Kurandan okunur.
 Alevilikte dualar (Gülbang, Terceman) farklıdır ve anadilde yapılır. (sofraya oturup-kalkarken, 12 Hizmet sahiplerine edilen dua, kurban için edilen dualar vs. Müslümanlarda görülmez)
 
 
 
 
 
 
 
 
 
****
 İslamda veya Müslümanlarda kişi yaşamını yitirince: Öldü, can verdi, mefta oldu vs. gibi terimler kalıplar kullanılır.
 Alevîlikte öldü denmez “Hakka yürüdü” denir. Bu söz bile kendi içinde bir sır barındrır.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
****
 Bir kişi ebeveynleri İslam dinine bağlıysa doğuştan Müslüman sayılır ve belli bir yaşta İslami kuralları uygulamaya başlar ve mecburdur (Dinen mecburdur; ama laik ve demokratik düzen sayesinde uymaz ve de bu kuralları uygalamadığı taktirde cezalandırılamaz).
 Alevîlikte böyle bir şey yoktur. Kişi Alevîliği sonradan yani reşid olduğu bir yaşta kendi irade ve sorgulama özgürlüğüyle kabul eder. Daha sonra müsahibini bulur, ikrar ceminde törenle Aleviyoluna girer ve kurallara uymaya, onları uygulamaya başlar.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
****
 İslamda Südur, İnsan-ı Kamil teorileri ve Devriye, Tenasuh gibi inançlar yoktur.
 Alevîlikte bu teori ve inançlar vardır ve inanılır.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
****
 İslam orijinaldir. Kitabıyla, peygamberiyle vs vs. bir bütündür. Hiçbir felsefi veya özgün bir kültür barındırmaz. Kendisine hastır.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Alevîlik çeşitli felsefi, kültürel veya dini özellikler taşır. Asla bir dinle sınırlı değildir. Örneğin; Alevîlikte:, Hristiyanlık, Musevilik, İslam, Zerdüştlük gibi dinlerin kısmi özellikleriyle; Neoplatonizm, Panteizm, Tasavvuf, Budizm gibi felsefi öğretilerin sentezini ve Eski Türk-Kürt inançlarının Kültürel ve sosyal yanlarını bulabilirsiniz.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
****
 İslamda beş şart vardır ve bunlar mecburidir.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Alevilikte 3 şey önemlidir. 
 a) İbadet dili olarak Anadili 
 b) Ayin-i Cem
 c) Şeriatsız yaşam (Oruç yok, hac yok, zorunlu ibadet yok, cinsiyet ayrımı ve içki yasağı yok)
 
 
 
 
 
 
 
 
 
****
 #Kuran’dan Alevilik Çıkmaz
 “Bilimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır” diyen, “Okunacak en büyük kitap insandır” diyen, “Hakkı ister isen âdemde iste / Irak’ta Mekke’de Hac’da değildir” diyen, “Telli sazdır bunun adı / Ne ayet dinler ne kadı” diyen bir inançla bu kadar da oynanmaz ki diye düşünen bir gözlemci olarak, Kuran’dan aktarımlarla Alevilik anlatmaya çalışanların Aleviliği değil; kendilerini, geldikleri noktayı anlattıklarını düşünen biri olarak konuya kısaca değinmekten de kendimi alamadım.#
 # Erdoğan AYDIN
 
 
 
 
 
 
 
 
 
****
 Alevilik Hz. Ali taraftarlığı olarak belirtilmiş olduğundan, islam dünyasında, hangi halk ya da ulustan olursa olsun bütün Hz. Ali taraftarlarına Alevi deniliyor. Kuşkusuz bu çok ciddi bir yanılgıdır. İslamın bir mezhebi olarak bölünmüş olan Hz. Ali taraftarlarına ŞİA denmektedir. Şia müslümandır. Şia Arapçada “taraftar” anlamına gelir, bizzat Hz. Ali tarafından ifade edilmiştir. Alevilik bu belirlemenin dışındadır ve daha çok Mezopotamya ve Anadolu kökenlidir . Bu nedenle bugün en temel iki halk öğesinden Kürtler ve Türkmenleroluşturmaktadırlar. Bu coğrafyada yaşayan diğer halklardan da aynı kökene dayanan Aleviler bulunmakla beraber çoğunluk bu iki halktandır. Şia’da Cem evi, Kırklar, Müsahiplik, gibi dünyada sadece Alevilere has kurumlar, inançlar yoktur. Alevilik üstündeki Bu Ali hipoteği ve aşırılığının tek ama tek nedeni ŞİAdır. Buda Şah İsmail ve Fuzuli gibi Şiilerin etkisiyledir. Özellikle ŞAH İSMAİL eliyle 1500lü yıllarda yürütülen ALİ propagandasıyla, Ali artık Aleviliğin önünde engel haline gelmiştir. Şahkulu Baba halkını kandıran ve Osmanlıdan kaçerken kendisine sığınan Alevileri kaçtıkları için KATLEDEN şah ismaildir. Ve kendisi Şiidir alevilikle hiç ama hiçbir ilgisi yoktur. Onun adına Nefesler yazan Anadolulu Alevi Pirlerdir ki şah ismail bize tatlı görünsün onun etrafında birlik olup osmanlıdan kurtulalım; ama olmadı…
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Çok şey yazdık Alevîliğin asla İslam olmadığı ve kim ne derse desin yine de İslam olmayacağı konusunda. Gönül ister ki Alevîliğin; sosyal, kültürel, sanatsal, edebi, teolojik… Özelliklerini tartışıp, paylaşıp ve yazalım diye; ama olmuyor. Çünkü ALEVÎLİĞİ KÖKLERİNDEN KOPARMAK İSTEYEN, HARİCİ VE DÂHİLİ DÜŞKÜNLER VAR. Bu yüzden Alevîliği ve Alevî’yi Asimilecilere bırakmamak ve onu korumak, kollamak ayrı bir önem taşıyor.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
BİR ALEVÎ’NİN REHBERLERİ, GELECEĞİ VE HAYATI… HER ŞEYİ
 
Bu nedenlerledir ki; bazı kavramlara ve sosyal kabullere yer vermek gerek.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Alevî Felsefesi/Alevî Öğretisi/Alevî Şeriatı ve Alevî ÜTOPYASI konularında bir şeyler yazmak ve söylemek elbette çok önemlidir.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Esat Korkmaz, Alevîlik-Bektaşilik Terimleri Sözlüğü adlı eserinde bunları açıklıyor. Bu maddeleri okuduğumda titrediğimi ve derin bir nefes aldığımı hatırlıyorum.
 Aynen Esat Korkmazın Sözlüğünden aktarıyorum: Kırmızı başlık ve kahverengi yazılar yazara, siyah yazılar ise bana aittir.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Alevî Felsefesi: 
 1)Doğanın ve insanın aklı üzerine yapılanan, Tanrıbilimin (ilahiyat) YARATILIŞ inancına karşı VAR OLUŞ çevrimini temel alan, insanın düşünmesine konu olacak her şeyin varlığı ve anlamı üzerine sorular soran; yine insanın düşünme gücüne, aklına dayanarak yanıtlar vermeye çalışan ve kendini tasavvuf diliyle dışa vuran felsefe, BATINÎ FELSEFE, IŞIK FELSEFESİ, SÜDUR FELSEFESİ.
 
2)VAR OLUŞ
 
 
 
 
 
 
 
 
 
3)TASAVVUF
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Şimdiii: Dinler doğa ve insan aklı üzerine değil, KUL olma anlayışı üzerine kuruludur. Dogma. Tanrıyı ve onun varlığını sorgulayamazsınız. Tanrı, kitaplarında ne dedi ise aynen uymak zorundasınızdır. Aksini yapmak dinden çıkmaktır.
 Alevîlik doğa ve insan üzerine kuruludur. Dinlerle ve özellikle İslam ile burada çelişir. Dinler “yaratılışı” söyler. Alevîlik ise VAROLUŞU savunur. Bu bile Alevîliği İslamla çeliştirir. Işık, Batın, Südur… Alevîliğe has bu üç felsefe ve öğretiyi İslam Dini ve kitabı reddeder. Bunun için Osmanlı Alevîleri katletmiştir. Çünkü Alevîlik İslam ile taban tabana zıt ve tamamen İslam’a aykırıdır.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Alevî Öğretisi:
 1)Dört öğe-Dört nitelik üzerine yapılanan, İlkçağ Atomculuğunun Ortaçağ’daki yeni bir yorumu olarak algılanan ve kendini mistik zeminde ruh tasarımı olarak dışa vuran öğreti.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
2)Dört Kapı Kırk Makam
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Şimdiii: Dört öğe ateş, hava, su ve topraktır. Alevîlik öğretisinde DEVRİYE felsefesi olduğunu söylemiş ve uzun uzun yazmıştık. Bu ruh tasarımı kendini bu felsefede bulur. Vasat İnsan, Kamil olana dek yeryüzüne tekrar gelir gider ve bu ruh başka bir bedende forma girer. Bunun için bu öğreti İslam ile zıttır ve İslam’da yoktur.
 Atomculuk hakkında kısa bilgi vereyim:
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Atomculuk ve Demokritos:
 Atomcu okulun kurucusu Miletuslu Leukippos idi. Atomcu felsefe gerçekte Empedokles felsefesinin mantıksal gelişimidir. Empedokles Parmenides’in varlığın yokluğa yokluğun varlığa geçişinin yadsınması ilkesini açık değişim olgusu ile uzlaştırmaya çalışmış, bu amaçla değişik oranlarda bir araya karışarak görgül nesneleri oluşturan dört öğeyi konumlamıştı. Leukippos ve Demokritos’a göre sonsuz sayıda bölünmez birimler vardır ki, bunlara atom denmektedir ve atomlar boşlukta devinim yani hareket halindedir. Boşluktaki devinimin bir başka etkisi büyüklük ve şekilde benzer atomların bir araya gelmeleridir, tıpkı bir eleğin darı, buğday ve arpa tanelerini bir araya ayırması, yada denizin dalgalarının uzun taşları uzunlar ve yuvarlakları yuvarlaklar ile bir araya yığması gibi. Dört ‘öğe’-ateş, hava, toprak ve su-bu yolla oluşmaktadırlar. Böylece boşlukta devinen sonsuz sayıda atom arasındaki çarpışmalardan sayısız dünya doğmaktadır.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Alevî Şeriatı:
 Yol erkânı. Yol bilgisine, yol ilke ve kurallarına uygun davranış.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Şimdiii: Bazı art niyetliler bunu İslam şeriatı olarak propaganda ediyor ama aslında şeriat; uyulması gereken kurallar demektir. Alevilikte ise kendi erkanına uymanın adıdır. Yoksa İslam Şeriatı demek değildir.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Alevî Yaşamı:
 Felsefesi-Öğretisi gereği VAHİY dışına taşınan, aydınlanma, hümanizm ve bireysel/toplumsal etik üzerine yapılanan LAİK yaşam.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Şimdiii: Aslında yorum yapmak yersiz ama Laik yaşam VAHİY dışılık önemlidir. Kuran ve İslam vahiy ile gelmiştir(!). Alevîlik soyut âlemle uğraşmaz. Soyut ve hayallerle uğraşmaz. Bu açıdan Alevî yaşamı Bilimi ve Laikliği rehber olarak alır. Dogmayı, Ayeti, şeriatı REDDEDER…
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Alevî ütopyası:
 Alevîlerin-Bektaşilerin, kendilerini ve toplumu kesin kurtuluşa taşıyabilmek için tasarımladıkları; sınıfların, devletin ve paranın olmadığı, herkesin gücüne göre çalışıp üretimde bulunduğu ve gereksinimlerine göre üretimden yaralandığı düşsel toplum projesi; KÂMİL TOPLUM PROJESİ.
 
Şimdiii: Alevîlik zaten Kamil insandan hareketle kâmil toplumu yaratma amacındadır. Bunun için Mutasavvıflar, Pir, Dede, Mürşitler bu dünyadan el-ayak çekerler. Bunu bilmeyen yoktur. Bu dünya nimetleri reddedilir. AMAÇ KAMİL TOPLUMDUR. Her insanın eş-denk ve sınıfsız olması Alevîliğin hedefidir. Er geç bunu başaracağız. En azından bu uğurda yetiştireceğim çocuklarım olacak. Babaları hala DÖNENLER ile uğraştığından, Alevîliğin sosyo-kültürel yönü veya yapısı ve de erkânı ancak sonra gerçekleşecektir. Çünkü yasal haklarımız hala alınmış değildir.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Felsefe, Öğreti, Yaşam, Erkan ve Ütopya; bu kavramları, Esat Korkmazın Alevîlik-Bektaşilik Terimleri Sözlüğünden aldım. Bunlar fikir ve bilgi sahibi insanların; Alevîlikten nasip almalarıyla yazıya dökülmüştür. Alevîlik böyle bir öğretidir ve bu kavramlar İSLAM DİNİ ile çelişir ve tamamen Alevîliğin bambaşka ve de eşsiz bir YOL olduğunun ispatlarıdır. Alevîlik İslam’dan önce de vardı; ama maalesef İslam’ın kılıç ile yayılmasından etkilenmiş ve kendini gizlilik içinde korumuştur.
 Alevîlik Mansur ile gelişti, ünlü Alevî önderi Hasan Sabbah ile korundu, Hasan Sabbah’ın evlat ve torunları eliyle Pir Hünkâr Bektaş Veli, Alamut Kalesinde korundu, himaye edildi ve Alamut Kütüphanesinden feyizlendirildi. Pir Hünkâr burada yetişti. Moğollar baskı oluşturunca ve pirin yaşı ilerleyip pir arif olunca 1235–1238 yılları arasında Anadolu’ya geldi. Mardin’de Büyük ve Küçük Bektaş olmak üzere iki köyü vardır. Belgeler bunu doğrular. Daha sonra 1240 yılında büyük Alevî özgürlük hareketi olan BABAÎ BAŞKALDIRISINA katılmış, kardeşi Menteş ve Pir Baba İlyas, Baba İshak bu özgürlük hareketinde katledilmişlerdir. Alevî erenlerin bu bilinen ilk savaşının fikri lideri ise DEDE GARKIN’DIR.
 Daha sonra Abdal Musa, Taptuk Emre, Yunus Emre, Geyikli Baba, Barak Baba, Baba Merendi, Abdal Murad, Kaygusuz Abdal, Nesimi, Şeyh Bedreddin Simavi, Torlak Kemal, Börklüce, Balım Sultan, Kalender Çelebi, Pir Sultan Abdal, Kul Himmet, Köroğlu, Dadaloğlu, dedeler, Postnişinler, Edip Harabî, Rıza Tevfik, Âşık Veysel, Mahsunî Şerif… Eliyle bugünlere taşınmış ve İslam’a direnmiş, İslam’ı kendine -gururla söylüyorum ki- bulaştırmamıştır. ASLA BULAŞTIRMAYI BAŞARAMAYACAKSINIZ… Buradayız!
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Yazının başlıklarından da anlaşılacağı gibi Alevîlik bir felsefedir. Neo Plâtonizm, Atomculuk, Helenizm, Budizm, Maniheizm… Alevîlik, çok sayıda din ve felsefeden bir şeyler almıştır. İslam dininden de bir şeyler almıştır. Bunda bir kötülük yok. Bu benzerlikler buradan doğar bunu anlamak bu kadar zor değil. Birde asimile var ortada. Ne yapsın Alevîlik? İslam özneleriyle kendini korumuştur. Bu çok doğaldır.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Bursa Hacı Bektaş Veli Vakfı eski başkanı Süleyman Diyaroğlu şöyle diyor:
 
 
 
 
 
 
 
 
 
“Alevî felsefesi-öğretisi, bu evren için –ister inanın ister inanmayın- kaybedilemeyecek ve yok edilemeyecek kadar değerlidir. Çünkü Alevîlik; EVRENİN, TANRININ VE İNSANIN TÜM SIRLARINI KENDİ İÇİNDE BUGÜNE KADAR GİZLEYEREK BİZLERE ULAŞTIRMIŞ EŞİ BULUNMAZ BİR BİLGİ KAYNAĞI, ADETA SERÇEŞMEDİR.”
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Kim ne derse desin asıl “demek” şudur:
 
 
 
 
 
 
 
 
 
4 Kapıdan 40 makama geçmeyen
 İşleğini 72den 73e seçmeyen
 İster Seyid-i Saadet Evlad-ı Resul
 İster İsm-i Şah talibiyim desin ne fayda
 FEDAÎ
 
 
 
 
 
 
 
 
 
4 kapıdan geçen PİR söylüyor işte: kapılardan geçmeden, 73 ü seçmeden ister peygamber evladıyım de, ister Ali talibi, hayranıyım de fayda et-mez.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Bu peygamber evlatlığı, ali hayranlığı yapanlar o kadar Alevîliği seviyorlarsa bu nefese kulak versinler. Boşuna Ali hayranlığı yapıyorsunuz. FAYDASIZ… TEK VE HAK YOL ALEVÎLİKTİR. KURTULUŞ ALEVÎLİKTEDİR… DERMAN ALEVÎLİKTEDİR…
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Tanrı bildiğiniz Tanrı değildir. Sır var. Kırkları sorgulamak TANRI’YI deşifre edecektir. Ve elbet Ali’yi… Tabii kılıçlı Ali’yi değil, diğerlerini!
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Yeri göğü arşı kürsü yaradan
 Men Aliden başka Tanrı görmedim
 Yaradub kulunun kısmetin veren
 Men Aliden başka Tanrı görmedim
 DERVİŞ ALİ
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Haşim Kutlu’nun Alevî kimliğini tartışmak adlı eserinden bir not. Şöyle diyor:
 
 
 
 
 
 
 
 
 
“ Çelebizade Cemalettin Efendi giller tarihte yalnız değillerdi, bugünde değildirler. Buda bir kültürdür ve miras olarak devrolmaktadır. Çelebizade yine bir ölçüde köylü okumuşu sıfatına layıktır. Ya bugünün iz sürücülerine ne demeli! Günün en büyük Alevî organizasyonu olmakla övünen AABF’nin başına çöreklenmiş bir avuç haramzade; DERVİŞ TUR, A. RIZA GÜLÇİÇEK, ÇİLLER’İN ALEVÎCİ ŞUBESİ BAYAN GÜLİZAR CENGİZ ve bu üçlünün yolağına biat etmişlere ne demeli? Bir yandan Alevî’yi kendi toprağından, asli köklerinden söküp atmaya ve işlerine geldiği ölçüde Orta Asya steplerine, işlerine geldiği ölçüde Arap Çöllerine savurmaya çalışırken, bir yandan da “BEN ALEVÎ’YİM” DİYE DİRENENLERE KARŞI, KERBELA, SİVAS, GAZİ, MARAŞA davetiyesi çıkartıyorlar. EL-HAK ALLAHIN İNAYETİYLE YAPIYORLAR BUNU!…
 TIPKI HACEM BEKTAŞ-I VELİ DERGÂHINDA HAKLARINDA FERMAN VERİLEREK KOVULAN VE KİMBİLİR HANGİ İZBE MEKÂNLARDA CANLARINA KIYILAN TURABİ BABA’LAR GİBİ…
 
 
 
 
 
 
 
 
 
KİNE EM? (KİMİZ BİZ)
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Yok iken Âdem ile Havva âlemde
 Hak ile Hak idik sırr-ı müphemde
 Bir gece misafir kaldık Meryemde
 Hazreti İsa’nın öz Babasıyız
 Pir Edip Harabî
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Biz Alevî, Kızılbaş ve Işıklarız… Biz Alevîlik hayranı, Alevîlik yolunun talipleri; öz, samimi Kızılbaş Aydınların, pirlerin, âşıkların fukaraları ve Kızılbaş-Alevîlik yolunun savunucuları; Alevî erkânının, Alevî-Kızılbaş öğretisinin fertleri, evlatları ve yolun takipçileriyiz. Biz İslam’a direnen ve tarihin hiçbir saniyesinde İslam’ı kabul etmemiş ve asla etmeyecek olan dik, onurlu, aydın, çağdaş ve laik bir toplumuz. İslam ve kuralları müslümanı bağlar. Ben ALEVÎ’YİM. O Yahudi, Hıristiyan, Müslüman… Herkes kendine… Ama “Alevîlik İslam’dır” gibi hastalıklı ve sapkın bir tanım yapmakihanet içinde olmaktır. İslam dini ayrı; Kızılbaş Alevîlik ayrı bir güzel din ve öğretidir.Biz Alevî’yiz ve öyle kalacağız, kimse bize don biçmesin…
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Haşim Kutlu’nun kitabından bir alıntıyla bitireyim, şöyle bir SON:
 
 
 
 
 
 
 
 
 
“ Yıl 1978 Aralık ayı: Gene Maraş’tayız. Cami hoparlöründen yükselen bir ses şöyle bağırıyordu: <sizler yoksulsunuz, KÂFİR ALEVÎLER ZENGİN. Onların elindekiler, SİZ MÜMİNLERİN HAKKIDIR<”
 
 
 
 
 
 
 
 
 
MÜMİNLERİN BİZ, YANİ Alevîler OLMADIĞI KESİN!
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Alevîler:
 Gülden terazi kurarlar
 Gülü gül ile tartarlar
 Gül alırlar gül satarlar
 Çarşı pazarı güldür gül
 - Kul Nesimî -
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Yol cümleden ULU`dur, gerçeğin demine Hû...


Kaynakça: 
 
http://kulseyyid.wordpress.com/ / Kızılbaş Alevî Platformu
 
  
 
 
 
 

 
 
 
 


 
 
 
 


 
 
 
 

 
  Bugün 8 ziyaretçi  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol